28 Kasım 2008 Cuma

Mordor'un Kapısını Aralamak


Enslaved yine burada.

Yeni albümlerini beğenmeme rağmen eski albümlerini pleyırımda çevirip dinlemekten bir türlü bıkıp usanmıyorum.

Frost albümünün açılış parçası aynı ismi taşıyan intro.

Yaklaşık üç dakikalık astral seyahat sanki.

Intro'daki klavye dokunuşları adeta belirlenmiş bir harmoni içinde yere düşen kar ve buz taneciklerinin kanon bile oluşturarak varlıklarının farkındalığını tüm canlı alemine bildirme gayreti gibidir.

Doğanın bahşettiği kar ve buz taneciklerinin doğal ortamından geçen herkesi selamla merasimidir adeta.

Bahsi geçen kar ve buz taneciklerinin yanından geçen yol Mordor'a giden yoldur gibime gelir hep.

Buz ve kar tanelerinin saflığı da o yüzden aldatıcıdır.

Taneciklerin tatlı ve yumuşak dokunuşları, bakıverirsiniz, sizi karanlıklar prensine çevirmiş.





Ash nazg durbatuluk, Ash nazg gımbatul
Ash nazg thrakatuluk, agh burzum-ishi krimpatul

One Ring to rule them all, One Ring to find them
One Ring to bring them all and in the Darkness bind them
favit'te oku

24 Kasım 2008 Pazartesi

Gitar, Füzyon ve Ötesi


Jazz ve Latin Füzyonun varabileceği en üst noktalardan biridir herhalde Al Di Meola.

Ne cazdan ne de ne türevlerinden anlayan bir müzik kişisi de olsam, bu durum virtüöz amcaların eserlerini değerlendirip beğenmeyeceğim anlamına kesinlikle gelmez.

Şahsen, Al Di Meola adını Paco de Lucia ve John McLaughlin ikilisiyle tanıdım. Ayrılmaz üçlüdür diye düşünüyordum. Ancak, geçtiğimiz Cumartesi Al Di Meola gitar kişisi tek başına ve kendi grubuyla da, bizzat şahit oldum, gayet leziz bir şekilde hünerlerini gösterdi ve bendenizi ikna etmeye başardı.

Şu anda birlikte çalıştıkları grubun adı New World Sinfonia. Çıktıkları turnenin adı aynı, yanılmıyorsam. Turnenin Bulgaristan ayakları Plovdiv (Filibe) ve Ruse (Rusçuk) idi. Plovdiv'deki organizasyon daha yakınımızda olduğundan orayı tercih ettik.

Grubun üyeleri arasında en çok dikkat çekenleri akordeon üstadı olduğu her halinden belli olan Fausto Beccalosi ve vurmalı çalgılardaki hakimiyeti ve yaratıcılığıyla göz dolduran Gumbi Ortiz oldu.

Beccalosi'nin akordeonla eşlik etmeleri esnasında kendisi Meola'nın gitarının akışına ve büyüsüne öylesine kapılmış bir görüntü sergiliyordu ki kendi akordeonunu unutmuşçasına keyifleniyordu.

Vurmalılarda ise Ortiz kullandığı küçük ve mobilya görüntüsü sergileyen kutuya vurdukça seyirciden gelen alkışlar da yükseliyordu. New York'lu olduğunu Al Di Meola'nın konser başındaki anonsundan anladığımız Gumbi Ortiz'in üzerine oturup perküsyon dersleri verdiği kutunun ne olduğunu kendi aramızda meraktan kısaca tartıştık ancak ne olduğunu bilen yoktu. Bugün biraz araştırmadan sonra ne olduğunu hemen çözdüğüm müzik enstrümanının adı Cajon imiş meğersem.

İlk başta - her zaman olduğu gibi - biraz mesafeli yaklaştım jazz ve latin fusion olayına Al Di Meola aracılığıyla. Ancak, konser başlangıcından bitimine kadar enfes bir gitar, akordeon ve perküsyon quartet'i izledik ve dinledik.

Benim için çok etkileyici bir deneyimdi. Bir daha gelseler yine giderim, hiçbir masraftan kaçınmam.

Yaşlanıyor muyum ne? Jazz falan, fusion ve dahası hayatıma iyice girmeye başladı :)

Hayırlısı!





Race With The Devil On A Spanish Highway'i dinleyin.

Evrende icad edilmemiş sadece ve sadece birkaç akorun daha varolduğunu anlayacaksınız :P favit'te oku

20 Kasım 2008 Perşembe

Ortaçağ Modernitesi



Yakın dostum Dzianis'in dağıttığı grubu Medievil yer alıyor köşemde bugün.

Aktif bir Black Metal üreticisi ve tüketicisiyken, birdenbire grubu dağıttığını söylüyor birgün. Yaptıkları tüm çalışmaları çok yakından takip etmemiş bile olsam, beğendiğim müthiş bir Medievil eseri vardır. K Chertjam! Şarkı Rusça sözlere sahip. Chiort(çyort) şeytanın ta kendisi olup, K Chertjam! da 'cehenneme kadar yolun' var gibi bir şekilde tercüme ediliyor.

Sözlerin tamamını anlamasam da - ey gidi ey, bir zamanlar Rusçamız da vardı - sözlerin temasının yeterince karanlık, fazlasıyla dekadent, yıkıcılığı ve içtenliğiyle başkalarının kalbine ok gibi saplanan keskinliğe sahip özellikleri var.



Meraklılara ve ilgilenlere değişik bir Belarus BM dinletisi.

Şu aralar dostumuz elektronik müziğe sarmış durumda. Elektronik derken aklınıza gelen kalıp elektrolardan farklı birşey olduğuna emin olabilirsiniz.

Dzianis izin verirse ilerleyen zamanlarda yeni parçalarını da paylaşabilirim

Sağlıcakla. favit'te oku

14 Kasım 2008 Cuma

Yaban Balı Eskisi Gibi Değil



Büyük hayranı olduğum bir grup.

Deli gibi sadece Wildhoney dinlediğim dönemin İsveçli kahramanları Tiamat yeni bir albüm yayınlamışlar.

Yeni albümün adı Amanethes. Büyük ihtimalle albüm adının Yunancada bir anlamı vardır. Zira grubun vokali (lideri de aynı zamanda) Johan Edlund Selanik'te yaşamakta.

Ufak bir röportaj söyleşisinde Yunanistan'a bayıldığını, Yunan(!) kahvesini hiçbirşeye değişmeyeceğini söylemişti uzun zaman önce. Türk kahvesini bilmemesinden kaynaklanan teknik arıza olarak kabul ediyorum.

Yeni albümün birkaç şarkısını Myspace'den dinleme şansı buldum. Acele etmek istemiyorum ancak, ben tutmadım. Kaldı ki Tiamat'ın girdiği kulvarın farkına varalı çok oluyor ve açıkçası onları takip etmeme sebebim de tamamen bundan kaynaklanıyordu.

Yine de sorana dinle derim. Benim gibi Tiamat'tan vazgeçme derim.

Eski Tiamat'tan vazgeçmiş değilim kesinlikle. Ancak, yeni tarz benden biraz kaçar gibi duruyor.

Dinleyin, kararı kendiniz verin. favit'te oku

Theli vs. Leviathan


Therion'u bilmeyen var mıdır diye merak ediyorum. Vardır mutlaka ama bu onların kaybıdır :)

Therion'un Theli'si vardır. Benim dinleye dinleye doyamadığım harikulade bir senfoni ve müzikal dinletidir.

Death metal ekseninde, İsveç'te, 80'lerin sonlarında grup kurulur. Ancak, daha sonra şekillenen içeriğiyle senfonik öğeleri de yoğun olarak içerisine katan bir grup halini alırlar.

Ortaya çıkan karışımla (üçübiraradan daha komplike tabi), bol klavyeli, ön plana çıkan bas gitarlarla, yer yer thrash'e saran gitar riff'leriyle ve Babil'den çıkma olduğuna inandığım davul teknikleriyle benim kulağımı ve ruhumu doldurmayı başarmışlardı.


Theli'si var dedim ya, Theli albümü yaptıkları müzik kulvarında Therion'un 'sıkı durun, profesyonelleşiyoruz' mesajını taşıyordu sanki. Profesyoneleşmeden kastım, grubun daha mekanik bir yöne kayması değil yaptıkları işin inceliklerini daha derinden (kemikleriyle belki) hissetmeleri ve profesyonel açılma yönü olarak senfonik ve melodik yollara dalmalarıdır.


Ne de olsa mazide bırakılan ağır bir 'death' havası var. Onun yerine artık daha zengin müzikal öğeler, monotonluktan sıyrılmış bir enerji birikimi ve yer yer sanki Babil'de bir kır düğününe davet edilmişsiniz de içinizi bütün kurtları dökme çabası içindeymişsiniz gibi gelir Therion'un Theli denemeleri. Bazen de pagan sadeliği bulurum Therion'da. Ateşe, gök-tengriye tapınma gereksinimi sanki Theli'de ufak da olsa yer bulmuştur gibime gelir. İşim aslı öyle değil tabi ama ben yine de kendi hülyalarımla yaşamayı seviyorum :)


Yakın dostlarımdan biri zamanında 'melody man' demişti benim müzik zevkimle ilgili. Kendisi de Therion'u sever aslında ama o zamanlar black metal'e fazla bir sarmıştı sanırsam. Monotonluğun içindeki melodileri kendisi çıkarmak istiyordu. Black bana da uyar. Ancak Therion aşkı bir başkadır. Sadece melodisi de değildir.


Therion atmosferdir. Therion tıpkı matrix sistemi gibi sizi içine çeker ve dert etmeniz gereken ya çemberin içinde ya da dışında olduğunuzdur. Therion sizi zıplatır, o gazla yaptığınız sıçrama yüksektir. Daha ilginç olanı sıçradığınızda inişe geçmeniz o kadar çabuk olmaz. Asılı bırakır sizi Therion'un atmosferik unsurları. Bir sonraki an bakmışsınız daha gerçekçi oluvermişler. Bir opera hikayesi ne kadar gerçekçiyse Therion da o kadar gerçekçidir esasında.


Ayrıntılı Therion incelemeleri ve yaklaşımları içün bir buradan bir de şuradan buyurunuz!


favit'te oku

8 Kasım 2008 Cumartesi

İnanç Var Mı?


Ergenliğimin biraz geç dönemlerinde farkettiğim ağabeylerimdir Faith No More.

Bu avant-garde/alternatif abilerin vakti evvelinde yeniden yorumladığı Commodores'tan Easy parçasıyla kendilerini tanıma şerefine nail oldum.

Birkaç tane best of niteliğinde olan Faith No More kompilasyon albümü edindim. Karmakarışık bir şekilde, albümleri kıçından başından yakalayarak, dinlemeye başladım Fatih No More'u.

Daha sonradan Mike Patton ismine aşina oldu kulağım. Kliplerde, albüm fotolarında ve posterlerdeki Mike Patton duruşuna FNM dinleyen ve hasta olmayan adam sayısı azdır gibime geliyor.

Derken, '95 yılına ait günlerden birinde MTV'nin Türkiye şubesinde bir klip gözüme takılır. Sert gitarlı, böğürtülü, dolgun bateri soundlu bir parçanın klibidir izlediğim.

Sabırsızlıkla beklerim klibin sonunu. Kimin söylediğini mutlaka görmem gerek, ki neyi nerede nasıl arayacağımı bileyim daha sonra :) Eğlenceli bekleyişin sonucu; Faith No More - Digging The Grave!

FNM hayranlığımdaki en önemli parçadır bu. Bol adrenalinli temposu ve Mike Patton uçukluğunun da kattığı kalbi yerinden söken vokalleri duyduğunuzda ''mezar kazma'' törenini beğenmiyorsanız, bu sizin aşırı normal(!) biri olduğunuza işarettir :)

FNM'nin dağılmasına üzülmüştüm çok. Oturup hüngür hüngür ağlamadım tabi, adam gibi favori FNM albümlerimi/parçalarımı dinlemeye devam ettim.

M. Patton FNM ile olmasa da, müzik çalışmalarına devam etmektedir. Solo projeler ve çeşitli soundtrack'lerle hızını kesmemiştir.

Çok yakınlarda Body Of Lies filminin müzikleri arasında yeralan Bird's Eye parçasında M. Patton'ı da görüyoruz. favit'te oku

3 Kasım 2008 Pazartesi

Kim Kaybetmiş Ki Biz Bulalım Cenneti


Yine başka bir müzikal takıntı!

Bu sefer adı Paradise Lost. Yeni birşey mi bu P. Lost takıntısı? Hayır kesinlikle değil. Ancak çok sık gelmeye başladı bu takıntı krizleri son zamanlarda.

Başından sonuna kadar, hemen hemen her melodisini sevdiğim ama en çok da nakarat bölümüne hasta olduğum bir Paradise Lost parçası var. ''In This Cold Life''. ''One Second'' albümüne ait kaliteli, duygusal ve enfes bir şarkı.

''One Second'' aynı adı taşıyan parçayla açılışı yapan bir albüm. Eski Paradise Lost'u bilenler genelde ''Icon'' ve ''Draconian Times'' ile bilir. Şahsen ben 'Draconian Times' hastasıyım.

Gönlümdeki Paradise Lost her zaman 'Draconian Times'taki duruşu ve müzikalitesiyle kalacaktır. Ancak bu, değişik birşeyler denemeye açık ve farklı uslupları harmanlamaya müsait ve de konusunda hiç te fena sayılmayan P. Lost'u tanımayacağız demek değildir kesinlikle.

Söylemek istediğim, P. Lost geçirdiği sayısız değişimden sonra aynı tadı vermemekte. Kendilerine yükledikleri anlamlar değişmiş, felsefi yönleri değişmiş, müzikal arayışları da buna bağlı olarak başka taraflara kaymış. Buna doğal devinim süreci de diyebiliriz, isteyen ticarileşme tabirini de kullanabilir.

Fakat, ben P. Lost'un müziğini halen yürekten ve içten gelen dürtülerle icra ettiklerine eminim. Son yıllarda bana pek tatminkar gelmeseler de, kıyıda köşede kalan güzel P. Lost örnekleri keşfediyorum her geçen gün.

'One Second' 1997 yılından güzel bir eser. 90'ların o kendine has, sahici, daha insancıl elektronik yapısını içinde barındıran bir eser. Genel olarak bu albümle grubun poplaşmaya doğru kaydığını farketmemek zor ancak. Buna pop demekten çok, ben değişim demeyi yeğliyorum (ben de mi liboş oldum nedir :D).

P. Lost her zaman melodikti ancak grubun son dönemlerinde daha da bir melodi zenginliğine doğru kaydığı gözlemleniyor. Bir Depeche Mode edası var sanki. Doom öğelerinden vageçilmemiş ancak yoğunluğu ve sıklıpı azaltılmış. Gothic unsurların da içeriği değişmemiş ancak sunulma şekli bir hayli farklı. Vuruculuğu daha zayıf gitarlar, daha çok klavye, brütal vokal hemen hemen hiç yok. Bunun aksine davullara ayrı bir önem verilmiş. Bu noktada P. Lost beni kaybetmeyi göze alamamış olsa gerek (:P), güzel bateri soundu seçmişler. Şahsen davullara en fazla dikkati ayırmayı görev bilirim dinlediğim müziklerde.

Aşırı duygusal ve orta şekerli melankoliye sahip 'One Second'.

Favorilerimin başında 'Mercy' gelir. Bu şarkının yazarının başından oldukça ağır bir deneyim geçmiş olmalı ki böylesine yoğun hissiyatlı bir şiiri kaleme almaya gerek duymuş. Ayrıca 'Mercy'yi ayrıyetten sevmemin nedeni de P. Lost Tribute albümüne 'Mercy' cover'ıyla katılan Orphaned Land yorumudur. Merak edenlere bir Last FM linki buldum. Umarım çalışıyordur. İlla ki dinlemek istiyorum diyenlere de bana e-mail atın, yardımcı olmaya çalışırım diyorum.

'Mercy' ve 'In This Cold Life' parçalarından başka kafama taktığım 'Disappear' var. Sağlam piyano klavye ve hoş ve zengin davullarla başlar. Tempoyu yavaşlatarak dinleyiciyi hafif isterik bir mahmurluğa çeken üzerinde oynanmış - dijitalleştirilmiş - vokalleriyle dumur olayına karşın emniyet kemerlerinizi sıkı bağlayın mesajı vermektedir adeta.

P. Lost'un şarkı sözlerine gerekli önemi verdiğimden tüm albüm bir de link vereyim tüm lyric'lerin bulunduğu.

Ayrıca, Kayıp Cennet'e ithafen yapılmış retrospektif resimli, müzikli bir P. Lost vidyosunu da tüp'ten izleyebilirsiniz. Yutub linkleri veriyorum ancak nedense hep yasağı unutmuş oluyorum.

Orijinal link de şöyle: http://www.youtube.com/watch?v=V98SLbN-5eY favit'te oku

1 Kasım 2008 Cumartesi

Friend Is A Four Letter Word!


"Perhaps, Perhaps, Perhaps" ile tanımıştır kendilerini birçoğumuz.

Daha da birçoğumuz ''Senden, Benden, Bizden'' Athena aşırmasıyla duymuşuzdur Cake melodilerini.

Athena hoş bir kavır yapmıştı aslında. Ancak, Cake'in yakaladığı anlam, bütünlük, hissiyat hiç mi hiç yoktu. Fazlasıyla suluydu Athena yorumu. Athena efendim (Afena ya da Asena değil :D)!

Herneyse, Athena meselesi değil benimkisi. Kendilerinden uzun zaman önce vazgeçmişim zaten.

Cake'in oldukça leziz bir '96 yılı albümleri vardır. Fashion Nugget. Albüm elemanlarından bazıları Frank Sinatra, The Distance, Perhaps... gibi sağlam parçaların bulunduğu deli dolu bir albüm.

Ancak aralarında bir tanesi var ki, takıntı haline getirmemek imkansız oldu resmen. Bilenler bilir, müzikal takıntılarım kolay kolay geçmez, makul bir süre gerekli.

''Friend Is A Four Letter Word''.

Bir çok müzik kategorisini tek bir elde toplayan farklı karaktere sahip bir şarkı.

Amerikalıdır kendileri. Alternatif rock denir Cake'in yaptığına ancak herhangi bir etikete ve kategoriye ihtiyacımız yoktur konu Cake olunca.

Cake, Cake'tir! favit'te oku