26 Aralık 2008 Cuma

...A Mosquito, My Libido, Yeaaaah!


Arabadaki playlist'imden sıkılma durumu olunca, arabanın doğal gacır, gucur şeklinde envai çeşit dış ses rahatsızlıklarını örtbas eden ve ruhuma doğru inen besin kaynağı olan müziklerde de değişime gideyim dedim (dönemsel bir trip olsa gerek :P).

Baktım, ne var seçenek olarak, bundan on yıl öncesinde falan edinilen bir albüm; Korn - Life is Peachy. Deli dolu tavırları, son derece aykırı dış görünüşleri ve herkesi dumura uğratan şarkı sözleriyle sık sık başvurduğum bir gruptu Korn (KöRn alternatifini daha çok severim aslında :-D).

Fakat, duygusal birikimler değişimlere, profesyonel değişimler ve deneyimler duygusal değişimlere vesaire şeklşnde hayatımda zuhur edince, bir süre dondurduğum ve dokunmadığım gruplar arasına girmişlerdi.

Dün yeni yine yeniden tribiyle olacak, bakayım şimdiki tadı nasıl birşey olsa gerek dedim kendi kendime. İstanbul trafiğinde Twist'li bir başlangıcı özlemişim hakikaten. Trafik ışıklarında camlarımı indiririm, herkese ne dinlediğimi duyurur ve kıroluğumu yapmış olmanın huzuruyla rahat yaşarım :-D

Twist'teki hoş saçmalattırmaca sözlerle başlayan Life is Peachy A.D.I.D.A.S.'a kadar uzanır. all day I dream about sex narasını duyan ben içten içe bir coşarım ve kendimi onsekizli yaşlara geri götürürüm. Coşkumu gizleyemeyip, gaza gelirim, kafa sallarım, her türlü embesilliği yaparım ve tuhaf tuhaf bakışlarım alırım etraftan :)) ama kimin umrunda.

Cinsellik, toplum kokuşmuşluğu, aile içi şiddet, aile içi cinsel istismar ve dahası(!) gibi öğeleri kullanan KöRn'ü az da olsa özlemişim, bunu anladım. Asıl favorim 1994 albümlerinden Blind. Sound ve ruh olarak zaten '94 albümlerini en fazla takdir eder ve dinlerdim. Bugünlerde daha sık dinlemeye geri döneceğim gibi görünüyor.



Adidas - For more funny videos, click here


All day I dream about f^%^ing!

Long die censorshit... favit'te oku

20 Aralık 2008 Cumartesi

Folk Pagan Çırpınışları - Zalvarinis


Ugnelakis & Kulgrinda!

Bu iki farklı grubu aynı çatı altında toplayan projenin adı Zalvarinis.

Litvanya'nın bağrından kopan Ugnelakis black metalle haşır neşirken, Kulgrinda ise daha çok Litvanya'nın unutulmaya yüz tutan eski halk ezgilerini müziklerinde dile getirmekteydi.

Zalvarinis projesi ise, güçlerimizi birleştirelim, hristiyanlık öncesi kültürümüze sahip çıkalım kaygısıyla kurulmuş iki grup dayanışmasıdır.

Ekşisözlük'te bahsedildiğinin aksine bayık ve kalitesiz değildir müzikleri. Öncelikle, Zalvarinis oluşumunun müzikal kalitesini ölçebilmek için felsefesini anlamanız gerekir. Pagan folk'unun ne olduğunu bilmeniz gerekir. Kendinizi yeni yetme rock, death, punk, her ne .okum metal yapmak için böğürlerini ve bi'taraflarını yırtmaya çalışan Amerikan(vari) müziklerden soyutlamalısınız.

Bana göre Zalvarinis, günümüzün küresel çehresinde özlerini koruma altına almaya çalışan müzik gönüllüleridir. Şaman kültürlerine bağlı oldukları dönemlerde söylenen halk türkülerine yeni bir bakış atıvermişler.

Türlü çeşit küresel dalganın kültürlerini erozyona elverişli topraklara doğru çektiğini görmüş olacaklar ki bu türde bir projeye ihtiyaç duymuşlar. Bu türde, anti-kültürel yozlaşma, faaliyetler sadece Litvanya'yla sınırlı değil. İskandinav halklarından tutun da, Baltık milletleri ve onları çevreleyen komşuları topyekün halde onları pençeleriyle çevrelemeye çalışan AB kimliğine karşı bir savunma mekanizmasıyla karşı duruştalar.

Zalvarinis bu duygusal yoğunluğu nostaljik bir dille ve geçmişe bağlılıklarını gösterir şekilde dışa vuruyor.

Ayrıca, son derece kaliteli gitar soundu ve yer yer sololar kullandıklarını söylemem gerekir. Ekşisözlük yazarının (her kimse artık) kalite olarak ele aldığı müzik son derece steril bir stüdyo sounduna sahip gruplar herhalde.

Benim düşünce olarak desteklediğim ve müziklerini beğendiğim Zalvarinis'in canlı performanslarında birini dinleme ve izleme (vidyo kalitesi oldukça düşük, dinlemekle idare edin) fırsatını ayaklarınıza getiriyorum :)





2002 yılı albümlerine ait ''Alaus Alaus'', enfes bir parça.

Bayan vokal sevmeyenler uzak dursun bence ;)




favit'te oku

16 Aralık 2008 Salı

Görev Karadamar - The Imperial March


Her fırsatta, Yıldız Savaşları'na ait ne varsa izlenip dinlenmesi gerektiğini söylerim, başkalarının beynine kazımaya çalışırım, manipüle ederim kafaları.

Belki de, benim kendimi Yıldız Savaşları manipülasyonuna kaptırdığımdandır. Ancak, benimkisi gönüllü birşey tabi ki.

Bu bağlamda, buradan Star Wars İmperyal Marşı'nın dinlenmesi ve de dinlenmesine yardımcı olunması yolundaki propagandama devam edeceğim.

Hatta, propaganda o kadar katı ve kısıtlı ölçüde ki, Yıldız Savaşları'na ait her türlü müziği sevebilirsiniz. Fakat, tek göreviniz bahsi geçen marşı yaymak ve tanıtmaktır.

Ne fazla, ne eksik!

Görev anlaşılmıştır.

Dağılın bakiim.

Marşı bilenler bir daha dinlemeye, bilmeyenler ise ayıplarını telafi etmeye.


favit'te oku

12 Aralık 2008 Cuma

Öğütülmüş Keyif


UCK Grind saflarındayız bu sefer.

UCK adının nereden geldiğini bilmemekteyim. Ne yalan söyleyeyim, isimlerini pek de tutmuş değilim.

Bana soran var mı? Yok tabi. Ben görüş beyanı yapmak zorunda mıyım? Hayır. Ne istersem onu söylerim. Di mi :)

Kadim dostum İliya'nın tavsiyesiyle adını duyduğum - meğersem - Bakırköy'lü metalci tayfa. Üstüne üstlük, Bulgaristan'da tahmin edilemeyecek şekilde meşhurlar(mış).

Bir de [gidip gelen] davulcularının Pedro Loco (Radical Noise'dan tanırım) olduğunu öğreniyorum. İlginçleşiyor durum. Bir de görüyorum ki, Myspace sayfalarında yayınladıkları parçalarının bir tanesi Bulgarca. Ohaaa, diyorum!

Kulak kabartıp, derinliğine iniyorum. Adını beğenmediğim grup, Shturtsite'den Ne Umiray (Ölme) kavırını öyle içli, derinden ve benim hastası olduğum karamsar havada yorumlamış. Hatta, tamamen teknik açıdan baktığımızda, Bulgarca'yı hatasız ve aksağansız şekilde icra etmişler.

Hela olsun diyor insan. Onun daha da ötesinde, neden Bulgarca şarkılar, onların kavırları? Nereden gelir bu komşi yakınlığı?

Ne Umiray'a dönecek olursam, sözlerinin öylesine harikulade yazıldığı ve ıstırap hissinin bu denli yoğun aktarıldığı bir şarkı dinlememiştim son zamanlarda. Kara beygir'in son nefeslerini bembeyaz karın üstünde vermesine içerleyen yumuşak ve hüzünlü insan ruhunun feryadıdır Ne Umiray.

Siyah ve beyaz tezatlığı aslında, siyah rengin her zaman zorunlu olarak kötüye ait olanı temsil etmediğini göstermek ve beyazın da mutlaka saflık ve temizlikten yana bir renk olmadığını teşbihlercesine kulaklarımıza ve dimağımıza sunulur.

Aslında ölümün oldukça normal bir olgu ve hayat aşaması şeklinde gösterimi de olabilir Shturtsite teşbihi. Ve fakat, her ne kadar normal olarak algılansa da, ölüme karşı yarı-meydan okuma hali ve feyad-ı figan da gayet doğal ve içten bir insani tepkidir.

Sonuç olarak, UCK Grind bu müzikal ve sözlü feryada, belli ki saygılarından, kendi yorumlarıyla gereken katkıda bulunmuş ve Türk dinleyicisinin önüne sunmuş.

Kendi çağımda tebriklerimi sunuyorum.

Bir dahaki Sofya maceralarında UCK Grind saflarında bulunmaya çalışacağım.

P.S: Bu kadar konuştum, parçanın orijinalinin klibini aşağıda embedliyorum.

favit'te oku

All the Green Has Turned to Gray



Ergenlik hatırasıdır Kreator!

Çeşitli tür ve tarzda müziklere kulağımız alışmadan evvel hep bir ''babalar'' ibaresi gezinir dururdu ağızdan ağıza.

Biz de çömeziz, kim ne derse kaile alınır, albümse albüm şarkıysa şarkı gidilip bulunurdu mutlaka. Kreator da baba ne de olsa, es geçilemezdi.

Türlü, yeni-eski albümlerini bulmuştum o zamanlar. Bir de baktık ki, İstanbul'a konsere gelme kararı almışlar. Samael kardeşleriyle birlikte. Samael yazısında da değinmiştim bu bahsi geçen konsere.

Endless Pain ve Pleasure To Kill albümleriyle tanıdım kendilerini. İyilerdi, o dönemleri göz önüne aldığımızda. Fakat asıl tatminkar albümleri Outcast olmuştur.

Özellikle de Outcast ve Black Sunrise parçaları beni halen etkiler niteliktedir.

Esasında, notaları algılama sürecine baktığımda, Kreator normların biraz altında bir çizgi çizmekte. Klişe gitar riffleri, bir türlü oturtulamayan tarz ve Kreator'ın genel duruşu itibarıyle bana pek güven verebildiklerini söyleyemem.

Ancak vokale hiçbir lafım olamaz. Temiz vokalden brütale geçişlerini özellikle Black Sunrise parçasında çok tutmuşumdur. Ancak temiz vokallerde bir özgüven eksikliği de hissedilmiyor değil. Belki özellikle böyle bir havaya büründürülmüş, belki de sert vokallerin çok daha baskın gelmesinden kaynaklanan teknik bir detay.

Bu sabah, işe doğru yol alırken eskiden yazdığım bir empeüç CD'sinde karşılaştım babalarla(!).

O gençlik günlerine götürdü beni iki şarkılık Kreator dozu.

Ancak bu kadarı şimdilik yeter.

Abartmaya gerek yok. Müzikal ufkumuzu bir kere genişletmişken bir daha daraltmaya gerek yok :)




Substance leads me through the day.

Shadows fall from those who died!





favit'te oku

10 Aralık 2008 Çarşamba

Araç - Gereçten Daha Öte Birşey


Resmi açıklama ve tanımlamalara bakılırsa progresif metal kulvarında top koşturan müzik savaşçılarıdır Tool. Bence ise - her ne kadar progresif öğeleri yoğun şekilde de barındırsa - alternantif rock ve metal türevlerine daha bağlı bir çizgidedir Tool.

Lateralus albümü Tool'un en felsefi, en derin ve en dinlenir albümleri arasındadır. Konsept bir albüm olan Lateralus'ta hasta olduğum bir parça vardır ki onu size anlatırım yutub vidyosuyla yaşatırım.

Grafik ve dizayn olaylarından anladıkları bir hayli belli olan grup elemanlarımız Parabola parçasının klibini düşündürücü, son derece etkileyici ve mükemmel bir sanat öğesi formunda yapmışlar.









İzleyin. Eğlenin. Duygularınızı paylaşın (kara olmaları şart değil :P). favit'te oku

9 Aralık 2008 Salı

'Biz Hiçkimseyiz' Demiş Kara Ruh



Marilyn Manson'u yazacağım hiç aklıma gelmemişti bugüne kadar.

Aslında, birgün böyle bir yerde yazacağımı bile hayal etmiyordum ama kader, ne yapıla ne edile :)

Kadınsılığını (ya da kadınsı yaşam tarzına karşı hayranlığını belki de) M. Monroe'dan, anarşist, sistemle uyuşmaz, halk düşmanı ib.etor tarafını ise Charles Manson'dan alan şizofrenik Amerikalı bir müzisyen Marilyn Manson.

Çirkin, ürkütücü, son derece itici ve rüküş bir dış görünüşe sahip olmak için belli ki kendisi bir taraflarını baya bir yırtıyor.

Zamanında heavy ve death metal guy olarak Marilyn Manson'ın sahneye çıkışına sevinenlerden değildim. Zamanla değişen dünya görüşümle paralel olarak müzikteki değişimleri de hafiften kabullenmeye başlamıştım. M. Manson o dalgada yeralanlardan birtanesiydi.

O dalga esnasında kendisine gereken şans verildi ve olumulu notla elemelerden geçti :)

Hastası olmasam da beğendiğim parçaları ve fikirleri vardır. Kimisine göre, tek kişilik cinselliğin hazzını artırmak için kaburga kemiklerini aldırmıştır. Başkalarına göre sataniktir (satanik diye birşey mi var, satanisttir o satanist :P). Kimileri de adamın(!) ne olup ne olmadığını belirleyemediklerinden saçma ve sapan tanımlama ve karşılaştırma yöntemlerine başvururlar Manson sözkonusu olduğunda.

Oysa ki ne kadar gereksizdir her çeşit kategorizasyon. Sınıflandırmalar açıklamaya çalıştıkları kavram ya da kişileri kısıtlamaktan ve dar kalıplara sokup sıkıştırmaktan öteye gitmez. Tabi belli başlı bilim ana ve alt dallarını ayrı bir sepete koymakta fayda var.

Manson'ı kişisel algılama tavrım müziğiyle ilgilidir tamamen. Kaldı ki, tipine bakıp ta kendisini yargılamaya kalkışırsam içimdeki tutucu/irticacı(!) insan gayet de rahatsız bir şekilde hortlayabilir :P

Rahatsız çocuk ruhları, tavan arası korkunç öğeler, yaşayan hortlak aile portreleri ve toplum kokuşmuşlukları gibi konulara değinen sevgili Manson hasta ruhunu dinleyicilerine bu şekilde iletir, onları zehirler, bazen de zaten zehirlenmiş olanların bazılarının zehirlerini dışarı atmalarına yardımcı olur. Biraz sanki; nasıl duygu ekersen, ona göre bir kalleşlik biçersin Manson'dan :))

Manson'un melodilerinde bir Monroe tatlılığı sezilmez değildir. Ancak Charles Manson'un nitelikleri daha çok benimşenmiştir sanki. Bana öyle gelir ki, Manson'daki Monroe hayranlığı yeterince sağlam değildir ya da Charles Manson aşkı o kadar büyüktür ki adeta Manson'a ruhunu satmış gibidir.

Daha da ötesinde - belki - sanki bir Jedi'ın kendisini Kara Güç'e teslim edip, nimetlerinden yararlanırcasına terör estirir (mesela yani) gibime gelir.

Evet! Tahmin doğru. Kara Güç metaforu Charles Manson için kullanılmıştır. Manson da bu gücün efendisi olmaya çalışmaktadır - belki öyle, belki değil.

Bu kadar felsefe parçaladıktan sonra şunu belirtmem gerekir ki, Marilyn Manson benim için daha çok eğlencedir. Felsefe işin tuzu biberidir sadece. Hani bazen hayatın son derece anlamsız öğelerine gereksiz şekilde anlam katmaya çalışırız ya, onun gibi birşey benim buradaki yanarlı dönerli laf salatam.

Afiyet olsun!



Marilyn Manson - The Nobodies(live Rock Am Ring 2005) - For more amazing video clips, click here




P.S: Kişisel favorim - The Nobodies! favit'te oku

4 Aralık 2008 Perşembe

Evrensel Ruh


Testere keskinliğinde ve sertliğinde bir albüm girişi.

Sertlik derken distorşın seviyesi düşük tutulmuş bir gitar, oldukça baskın bir akordeon ve elektronik davul ataklarından bahsettiğimi belirtmeliyim.

Bu seferki konuğumuz alışılagelmiş türden değil. Dark-wave, atmosheric doom ve gothic ezgilerin oldukça baskın akordeon nağmeleri ve elektro davuldan oluşan bileşkesinden ortaya çıkan bir Rus grubu, Nord'N'Commander.

Önce klavye zannettiğiniz müzik enstrümanının akordeon olduğunu neden sonra anlamanız sorun olmuyor Nord'N'Commander'da. Çünkü artık kendinizi onların akışına kaptırmışsınızdır.

Amatör bir ruh, son derece sağlam bir müzikalite, gayet dünya dışı (hatta ötesi) sözler...

Fakat NNC'da kulağı tırmalayan birşey var ki o da elemanların İngilizce parçalardaki bariz Rus aksağanı. Elitist yapmacıklardan olmadığımıza göre biz hislerimize bakarız. Aksağan aksaklığı tamamen genetik açıdan teknik bir sorun. Kaldı ki bu sorun her halkta olduğu gibi biz Türkler'de var. Eğer sorun ise tabi!

Şarkı sözlerinin derinliği dersem, fazlaca felsefi ve metafiziksel sohbetlerin içine daldırmam lazım kendimi. Dalmak ya da dalmamak meselesi de değil ancak daha sonra o derinliklerden realiteye geri dönmek zor oluyor. Anlarsınız!

Şu kadarını söyleyeyim, ''Vele'' albümünün ikinci parçası Over-Vele'nin anlamını çözene kadar saçma Rusça saçmalamaca olarak yorumlamıştım kendimce. Şarkı sözlerini bulduğumda ve dikkatlice dinleyip incelediğimde aslında Vele'nin bir gezegen olduğunu anladım. En azından ben kendimce öyle yorumladım.

Artık, insan uygarlığının dünya dışında başka medeniyetlere açılma zamanının gelip geçmekte olduğunu mu anlatmaya çalışıyorlar acaba? Ben öyle algılamak istiyorum. Dinlerken de kendimi o atmosferin içerisinde hayal etmek istiyorum.

İnsanlığın kendi özünü bulduğu bir günün özlemi...

Aslında tüm insanlığın misyonundan ziyade kişisel çapta ateşlenen bir bilinçlenme ve bu bilinçlenme virüsünün halklar bazında yayılmasıyla gelişecek beyinsel bir evrim sürecinin tetiklenmesi özlemi daha çok.

Her halkın kendi analizini iyi yapması, diğerlerinin kendisinden neden daha farklı olup olmadığının, neden kendisinin bu bilinç açısından daha ileride ya da geride olduğunun matematiksel, kimyasal, fiziki ve belki de en önemlisi felsefi şemasını kendisine açıklamalı. Evrendeki gezegenlere göç etmek isteyecek halkların öncüleri tüm bu aşamalardan geçmiş olan, bilgi ve medeniyet zenginliğine açık olan toplumlardan çıkacaktır.

Yazımda bahsettiğim derinlik bunun gibi düşüncelerle başlar ve bu kadarla kalmaz düşüncelerimi esir alır.

Bu arada, Nord'N'Commander'in adından da anlaşılabileceği üzere kendileri ''Kuzeylilik'' fikrini benimsemişlerdir. İdeolojilerinden bihaber olup, pek de merak etmemekteyim. Ancak, kuzeyli düşüncesine kendilerini kaptırıp, dahası kendilerini inceleyip eksiklerinin ve fazlalıklarının muhakemesine zorladıklarını görmemem mümkün değil.

''Vele''nin ve diğer albümleri merak edenler olur da dinlemek isterler diye alın size link!






Videoyu da izleyen amatör ruhtan neyi kastettiğimi anlar!

favit'te oku

Sıfır Rh- ve Şehvet



Ne yalan söyleyeyim, Type O Negative hiçbir zaman tam anlamıyla hitap etmemiştir bana.

Takdir etmişimdir ancak.

Tarzlarıyla herhangi bir sorunum yok. Mesele, yaptıkları müziği benim beklediğimden daha farklı yönlere kanalize etmeleridir.

Bazen, yaptıkları müziğe ne gotik diyebiliyorsunuz, ne metal oluyor, ne rock ne de pop kategorisine sokabiliyorsunuz.

Böylesine ilginç müzikal bir seyri var Type O Negative elemanlarının.

Endüstriyel bir lezzet de bırakır esasında. Ancak, sanki abartılı klavye kullanımıyla ve rock ve gotiğe sadık kalınan tek özellikleri olarak Peter Steele'nin vokali kalıyor (gayet de hoş ses rengine sahiptir, belirtmeden geçemeyeceğim).

Her ne kadar ekşisözlükte vampir ya da satanist gibi yorumlar yapılmış olsa da kanımca ToN elemanlarının hayattan sıkılmış, sanayileşmiş yaşantının nimetlerinden faydalanmış ancak bu tür sıradanlıklara artık katlanamamaktan ileri gelen hayata bir tuz biber ekleme faaliyetidir yapmaya çalıştıkları

Tamam gotik öğeler vardır ancak bu öğeler ahlaki çöküntülerini ve sapkınlıklarını örtbas etmek için kullanılıyor olmalı. Melankolinin ve gotik müziğin asıl çürümüşlüğünün derinliğine inmeden, daha çok steril bir dokunuş vaad ediyor ToN bize.

Bunların yanında kendilerine has melodik bir monotonluk çizgisi de yakalamışlardır. Bu yönleriyle severim kendilerini.

''Ekim Pası'' ara sıra dinlediğim, takıldığım albümleridir.

Hatta ''My Girlfriend's Girlfriend'' adında şehvet, kan, yozlaşma kokan ve adeta ahlaki çöküntünün 'bu sadece başlangıcı' dercesine bir parçaları vardır ToN olmazsa olmazlarından.

Bahsini ettiğim duygu ve eğilimler romantizm çerçevesinden incelenmelidir. Yoksa kuru birer kelime olmaktan daha öteye gidemezler. favit'te oku