Esther mimlemiş bu sefer. Mim konusu hayatta öğrendiklerim. Ya da hayatın bana öğrettikleri...
Ne öğrenebilir ki insan hayattan; karşılaşılan zorlukların nasıl olumlu şekilde kendi lehine çevrilmesi ve böyle yoluna devam etmen gerektiğidir herhalde.
Çocukluk yaşlarında (9 yaşına kadar), evde konuştuğumuz ana dilimizden başka bir de Bulgarca öğrenmem gerektiğini gördüm. Türk olduğumu ve bununla da gurur duymam gerektiğini öğrenmem çok uzun sürmedi :) 9 yaşında, aniden Türkiye'ye gidiyoruz dedi annem babam. Sevinmiştim, eğlenceliydi. İstanbul'da yeni tanıştığım kuzenlerim herhangi bir futbol takımını tutmam gerektiğini öğretti bana. Önce Galatasaraylı oldum, sonra Fenerbahçeli. Beşiktaş'ın çok daha düzeyli bir yeri olduğunu anladığımdan beridir de Beşiktaşlıyım evelallah :D
Annem ve babamın yoğun işlerinden dolayı ablamla yaşamayı öğrendim, bir de ablayla kavga etmeyi. Kavgalar da zevkliydi, ta ki kolum kesilene ve hiçbir zaman unutulmayacak bir iz kalana kadar. Aynı dönemde ailemin çektiği maddi sıkıntılardan dolayı da kendimi maddi yönden frenlemeyi ve herşeyi istememeyi öğrendim.
11-12 yaşlarında Pink Floyd, Metallica, Bon Jovi, Deep Purple gibi grupların parçalarından oluşan bir kaset geçti elime (hacılamışımdır belki de biyerden, hatırlamıyorum). O günden sonra müziği algılama şeklim çok değişti. Ortaokulda metal müziği öğrenince de tamam dedim, ben buyum. Aynı ortaokul yıllarında tiyatro nedir, nasıl oynanır, nasıl oynanması gerekir ve nasıl sıçılır bunu bir güzel gördüm.
Seçtiğim lisenin ne kadar gereksiz olduğunu öğrendim lise 1'de. Zaten 1 yıl dayandım en fazla, bizimkilere alın beni burdan dedim. Sağ-sol tartışmalarına gelemem, kaldı ki tartışılacaksa da bu okul değil üniversitedir. Ya da ne bileyim, herkes önce bir tartışmasını öğrensin, sonra birşeyler zikretmeye kalkışsınlar.
Lise 2'de psikoloji, felsefe ve sosyoloji'de inanılmaz bir öğrenci olduğumu anladım. Fakat sadece öğrencilikte kaldı. Aynı şekilde geometri dersinde olduğu gibi. Hep sevdim kendilerini ama aramızda bir soğukluk oldu hep, nedense. Üniversiteye kapağı atamayacağımı anlamam da ne tesadüfse lise yıllarına denk gelir.
Bundan sonrasında, Moskova'da yaşamayı, gezmeyi ve sağlam şekilde korunmam gerektiğini öğrendim (okurun bunu her türlü manaya çekme hakkı saklıdır). Gece hayatından okula zaman ayıramayacağımı öğrendim. Rusçayı da çok hızlı ve seri bir şekilde konuşup yazabileceğimi öğrendim bu arada. Fakat, Moskova'da okumak istediğim okulun fiyatının $5K olduğunu duyunca ailem bunun altından kalkamayacağını uygun bir dille bildiriverdi bana. Daha sonra ise Bulgaristan'da okumanın daha da pahalı olabileceğini öğrendim.
İstanbul-Blagoevgrad arası arabayla çok çabuk alınabiliyormuş onu gördüm. Bulgarların anlatıldığı kadar da banal insanlar olmadığını, aralarında çok yakın dostluklar kurabileceğimiz Bulgarlar olduğunu öğrendim. Aynı üniversite yıllarında aldatılmanın derin boşluğunu teşıdım bir süre. Amerika yolları taşlı, dönüşleri jetlag'liymiş onu gördüm. Aşçılık mesleğini öğrendim (line cook), para kazanmayı ve kıçı kırık İngilizce nasıl konuşulur onu öğrendim. Amerikanın bana göre olmadığını ama Cape Cod'u ayrı yere koymam gerektiğini öğrendim.
Bir çocuk sahibi olduğumu öğrenmeme ramak kalmıştı ki rahatlatıcı haber vakitli geldi (oysa ki Moskova'da korunmayı da öğrenmiştik) :D
Üniversite yıllarının sona ermesinin, 4 yıl boyunca birlikte yaşadığın, yediğin, içtiğin, kustuğun insanların sağa sola dağılmasının ne kadar acı verici olduğunu öğrendiğimde artık Sofya'yı tanımaya başlamıştım zaten. Yıllar içerisinde de Filibe'nin ne kadar eşsiz bir yer olduğunu öğrenmem kendi kendime Sofya'da ne işim var sorusunu doğrultmama sebep olmuştu.
Burada da Internet'i derinlemesine öğrenmeye başladım. Hala da bu "engin" bilginin peşindeyim.
Yakında bateri öğrenmeye başlarsam kimse şaşırmasın.
Bir de sLn ve A.Nur'un hayattan öğrendiklerini dinleyelim... :)
Gecelerim
6 yıl önce