30 Ocak 2009 Cuma

Her Gecenin Rengi Başka Karadır

Burzum
Beholding of the Daughters of the Firmament (Filosofem)

I wonder how winter will be, with the spring that I shall never see
I wonder how night will be, with a day that I shall never see
I wonder how life will be, with a light that I shall never see
I wonder how life will be, with a pain that lasts eternally

In every night there's a different black
In every night I wish that I was back
To the time when i rode
through the forest of old

In every winter there's a different cold
In every winter I feel so old
So very old as the night
So very old as the dreadful cold

I wonder how life will be, with a death that I shall never see
I wonder how life must be, a life that lasts eternally
I wonder how life will be, with a death that I shall never see
I wonder why life must be, a life that lasts eternally






favit'te oku

29 Ocak 2009 Perşembe

Yüksek Tobin Dalışı


Önemli drum&jazz ustalarında Amon Tobin'in Nightlife'ına sarmış haldeyim.

O kadar zengin, öylesine rahatlatıcı ve de aynı zamanda kıprak bir parça ki bloga girmesini kaçınılmaz gördüm.

Blues, caz ve klasik müzik öğelerini bir güzel - kendine has bir yöntemle - drum&bass çeşnisiyle harmanlıyor ki yeme de yanında yat geyiğiyle dumur olursun.

Bu öğeleri bir de sample'larla destekleyip daha uzun süre (hazmederek) tüketilesi eserler ortaya çıkarıyor.

Sıkılmıyorsunuz.

Sıkılırsanız da, elektronik müziğin ve drum&bass'in o mekanik havasını devamlı solumak istemediğinizden dolayı sıkılırsınız. Arada gerçek davul ve insansı distorşın destekleriyle oksijen yedeklemesini yapar, Amon Tobin'in sunduğu zengin dünyaya tekrardan yüksekten dalıverirsiniz.

Bu dediklerimin bir çoğunu Nightlife'da keşfedeceksiniz. Yok, bana tesir etmedi, ben hiçbirşey hissetmedim ağzıyla bana gelirseniz de; okunan yazı ve aktarılan hissiyat bir daha geri çıkarılmaz derim ben de.

Her ne kadar, okuyucu her zaman haklı(!) olsa bile! :D





http://www.youtube.com/watch?v=niV_U_JKgKI favit'te oku

28 Ocak 2009 Çarşamba

The Desolate One

Bugünlerde pek takıldığım bir şarkı.

Maalesef, o işsiz adam virüsüne ben de yakalandım galiba.

Filmi hafif sağdan soldan araklama da bulsam, yine de Türk sineması açısından başarılı not verdim.

Ablamla izledik filmi, izlemişti filmi ama ikinci defa izlemeye de oldukça hevesliydi.

Ben de netten buldum hemen, ikinci defa izlerim bugünlerde :D

Böyle bir virüs işte... :///



Türkan Şoray'lı, Kadir İnanır'lı bu videoyu görünce de pek hoşuma gitti.

Atıverdim bu sayfaya. favit'te oku

27 Ocak 2009 Salı

Bazen Amuda Kalkıp Böğürmek İstiyorum




Ne kadar da cheezy gelse kulağa,

gay de görünse bazı kör gözlere,

Deep Purple bu!

Sometimes I feel Like Screaming.

Purpendicular albümünden.

Ne anlatayım?

Nakarat gibi duran solosunu dinleyip de içinde birazcık melomanlık olan kişinin etkilenmemesi ne mümkündür.

Herkes neye, kime, hangi başbakana, hangi ergenekona, hangi önceki ya da sonraki sevgiliye, hayata, kadere bağırmak istiyorsa avazı çıktığı kadar böğürsün ama arka fonda Deep Purple olsun.

Böğürürken bile kalite ve seviyeyi korumak adına!

Bol screaming'li günler..




albüm versiyonu - http://www.youtube.com/watch?v=9bHJG4aJxAU favit'te oku

26 Ocak 2009 Pazartesi

Tofaş'a da Tof Gear İsterük


Bizim Boyko yine yapacağını yapmış ve can sıkıntısından bir şarkı kaydetmiş.

Saf ve öz bir Top Gear hastasıdır kendisi. Yaptığı enstrümantal parçayı da Top Gear'e adamış bu yüzden. Top Gear'in veya Jeremy Clarkson'un bundan haberi var mıdır, bence yoktur.

Ama çabasını her şekilde takdir ettim.





P.S: Söylemeden geçemeyeceğim. Video miksajları dahil, müzik ve aranjman da kendisine aittir :)

http://www.youtube.com/watch?v=pYfEGE3vdNo favit'te oku

War is Over Mayday, Mayday


Çok yüksek bir tırmanış diyebilir miyiz The Climb'ın ulaştığı seviyeye, bilemiyorum.

Ses getirmişti 1998'deki çıkış albümleri. Hatta ve hatta oldukça sevinmiştim böylesine bir grubun Türk piyasasından çıkmasına (her nekadar Amerikan gazlı olduğunu da bilsek önemli olan Türk olmalarıydı, umudumuzu yitirmemek adına).

"Under bloody red luna,
wake up my lacuna"

Nakaratıyla iyice kendimden geçirmişti beni Lacuna parçaları.

Özellikle alternatif metal öğelerine yer yer katılan hardcore duygusu da beni tırmanışa itmeye yeterliydi o yıllarda :)

Farklı bir tarz dedim, modern bir yaklaşım, önyargılarımı kaldırıp herşeyden arınmış şekilde dinledim ve de beğendim kendilerini.

Hatta yıllar sonra, ara sıra da olsa dinlerim, aklıma gelir eski zamanlar.

Sound açısından da fena bulmam The Climb'ı ancak sanki baterilerin kaydında mı bir sorun vardır yoksa bana mı öyle gelir, halen anlamış değilim. Fakat herşeye rağmen, baterileri bile güzel gelir halen.

Belki de hafif kirli gitar soundu'nun (gerçi steril-kirli bir sound gibi daha çok) arkasına çok öne çıkmayan davullar yerleştirme gayreti de olabilir.

Zamanında yerinde bir alternatifti The Climb. Fakat, artık bugün bir albüm yapmaya karar verirlerse benim üzerimdeki etkileri nasıl olur bilemem. Fazlaca etkileneceğimi düşünmüyorum.

Myspace'deki sayfalarında dinlediğim iki adet yeni parçadan edindiğim izlenimler olumsuz değildi ancak olumlu yönde de hiç değildi.

Anlayacağınız, zamanında dinledik, hamdık, şimdi artık piştik olgunlaştık. Eski The Climb'ı yine dinleriz ama yenisi gelirse aynısı olmaz hissi var içimde nedense.

Bakarsınız beni şaşırtırlar ve oturaklı bir müzikle karşıma dikiliverirler.

Umarım!

Perfectly Nothing klibi için buraya akın ediniz.

http://www.youtube.com/watch?v=uCJG-hiwWSE


favit'te oku

23 Ocak 2009 Cuma

Uzun Bir Aradan Sonra


Black Sun Empire yazısı vardı, var mı hatırlayanınız. Yok! OK. Alın size rimayndır :)

Drum&bass'in Hollandalı üstadlarını görmeye gidiyorum bu akşam.

Böylece Bulgar drum&bass camiasını da yakından görme şerefine nail olacağım.

H.M.S.U. (Hard Music and Sounds United) hareketi onuncu yılını kutluyor ve bu kutlama kapsamında, soğuğun kendini sonbahar havasına çevirdiği günlerde, drum&bass ziyafeti hazırlayalım demişler.

Organizasyon aynen altta göründüğü haliyle:

22:00 - 23:00 TARGY B2B LIUSY
23:00 - 24:00 ACIDTRIP B2B EXO
24:00 - 01:00 KONSPIRATOR B2B MOCKS
01:00 - 02:30 SHY FX AND RAGGA TWINS
02:30 - 04:00 SPOR
04:00 - 05:30 BLACK SUN EMPIRE
05:30 - 06:30 COOH B2B OGONEK

BSU haricinde COOH ve Ogonek elemanlarını duymuştum sadece.

Umarım izlemeye, coşmaya değer bir party olur, burada da paylaşırım artık :) favit'te oku

19 Ocak 2009 Pazartesi

Intercultural Dissection



Nekropsi adını duymayanınız var mıdır merak ediyorum?

Vardır mutlaka, ki normaldir, ama ben yine de iddialı cümle kurmuş olmanın hazzına varmak istedim :)))

1998 yılında çıkan bu albüm (Mi Kubbesi) dinleyeni ilk etapta bilinmeyen köşe ve kıyılara itekleyen gizemiyle yıllarca daha dinlenebileceğinin sinyallerini vermişti.

18-19 arası yaşlarda hayata ve kendine dair birçok derinliğine inemiyor insan. Bunu başarabilen varsa ne ala ancak, benim durumumda pek de öyle değildi.

Mi Kubbesi'ni çok beğenmiştim. Benim için yeni bir müzikal soluk, keşfedilecek yeni bir deryaydı. Fakat, derinlemesine yapılan Nekropsi analizleri daha ilerleyen zamanlarda gelmeye başladı ve böylece artık bu blogumda da kendileri hakkında ahkam kesebiliyorum.

Batı ile doğu arasında köprü vazifesi görürler mi bilemem. Ancak, her iki kültürün de değerlerini iyi tanıdıklarını ve getiri-götürü denklemine hakim olduklarını rahatlıkla görebiliyorum Mi Kubbesi'nden.

Hindu parçasında olduğu gibi, gayet batılı bir melodiyle giriş yapılıp sonu nereye varacağı olmayan bir serüvene sürükleniyorsunuz. Onun öncesinde Çarşı adlı parçada ooldukça oryantal (şark) melodilere rastlarken, Derinlik'te deli dolu (hatta hayvani) başlayan deneysel bir heavy metal deneyimi yaşıyoruz.

Dervişlere rock/metali sevdirecek birisi varsa o da Nekropsi'dir. Yabancılara da Türk ve Anadolu ezgilerini mistik ve farklı yollarla tanıtacak gruptur kanımca.

Hayata sıkı sıkıya bağlı olduğunuzu hissederken, birdenbire sizi mistik alemlere götüren inişli çıkışlı vuruşlar ve duygu grafiği...

Eşsiz bas gitarlardan, davulların düzensiz harmonisi ve sürüyü ardına takıp uzaya götüren öncü gitarlarıyla Mi Kubbesi benzersiz bir başyapıt.3

Bir arkadaşımla karşılıklı Nekropsi dinletisi esnasında kendisinin yorumu şu oldu:

A - Bence Nekropsi'nin müziği uzayda dinletilmeli ve insanoğlundan (humanoid) sırf basit ve aptalca örneklerin çıkmadığını uzayda yaşayanlara kanıtlamalı.

Ben - Bazı parçaları kesinlikle

A - Dinlediğim kadarıyla hepsi...







Mi Kubbesi'nden Ateis'in düzgün ses kaydını bulabildim. favit'te oku

16 Ocak 2009 Cuma

Love and Life Are Deep


Rush'la tanışmam fazla eskilere uzanmaz ne yazık ki.

Geç de olsa, yakınlığımız daimi ve kalıcı oldu. Jenerasyon farkıyla biraz geç yakaladım Rush çağını. Eh, ne de olsa o zamanlarda Kanada'nın haritadaki yerini bile bilmiyorduk.

Öğrendik zamanla, Rush'ı da iyiden iyice asimile ettik (çoğul konuştuğuma bakmayın tekil edilen laflar bunlar, ama belli mi olur yine de).

Tom Sawyer (Moving Pictures albümünden) parçasının dinamik ve vurucu girişiyle tanıdım Rush'ı.

Bilinen rock örneklerine göre oldukça farklı soundu, tekniği ve yaklaşımı vardı Tom Sawyer'ın. Kozmos'un gizemini üzerinde taşır gibi görünüp aynı zamanda da dünyaya sağlam adımlarla basar. Hatasız, özenli ve içten bir Rush dışavurumudur.

Albüm konseptinde önerebileceğim, şahsen başucu albümlerimden biri olan Counterparts'tır.

Animate'in o Rush'a özgü sağlam davullarıyla giriş yaparlar albüme.

Nobody's Hero'yla ilginç ve farklı bir dostluk hşkayesine değinirler.

Cold Fire'da oldukça güzel bir gitar girişinin teşhirini yaparlar ve kıza söylenmek istenen tatlı melodiler ve kaliteli müzik eşliğinde aktarılır (I'll be around, if you don't let me down serzenişi).

Rush, konuya bazen doğrudan bazen de dolaylı yollardan yaklaşan şarkı sözlerine sahip. Sizi temin ederim ki :) şarkı sözlerinin derinliğine kendinizi azıcık kaptırdığınızda iş işten geçmiş olacak ve kendinizi Rush'ın kollarına teslim etmiş olacaksınız.

Farklı bünyelerde farklı tepkimelere yol açabilir, overdose yoluna gidilmemesi tavsiye olunur.

Bol synthesizer'lı saf ve gerçek rock ziyafeti için Myspace sayfasına sıçrama.







What you say about his company,
is what you say about society. favit'te oku

14 Ocak 2009 Çarşamba

So That Was Shehorse


Yakın arkadaşım Dzianis yine oturmuş bilgisayarının başına ve birkaç şarkı kaydedivermiş.

Daha önce bas gitarlarını çaldığı Medievil yazısında bahsetmiştim kendisinden.

Üniversite zamanlarından kalma dostluğumuz gurbetteyken (Amerikalarda) gelişti.

Aynı evde yaşadık, içtik, dağıttık, gerçek manada bekar hayatının dibini gördük. Tabi bu durum Amerika'yla sınırlı kalmadı.

Blagoevgrad'a döndüğümüzde aynen devam ehehe :)

Ancak bir noktadan sonra durulduk ve yeter dedik. Bir nevi ayar çektik kendi kendimize.

Ne de olsa, biraz daha büyümüştük, sorumluluklar, hayatın gerçekleri falan filan...

Dzianis'ten bahsedince bir anlık öğrencilik günlerini özlediğim dürtüsü aldım o yüzden de ağzımı açtım böylesine.

Kendileri Minsk'ten olup, Voka isimli grubu kurmuştur. Daha önceden Medievil ile birlikte black metal kulvarında gezinirken artık müzik yolunda değişik patikalar seçtiğini kaydettiği parçalardan anlıyorum.

Elektronik, ambient, dark-wave öğeleri ve gotik vokaller kullanmakla birlikte folk elementler de serpiştirmek niyetinde. En azından, hergün icq üzerinden konuşmalarımızda abu türde sinyaller alıyorum.

Benim şahsi favorim (söylemesem olmaz zaten ya da kimin umrunda :P) Ka Byla Kabyla parçası. Tamamını anlamasam da az-buz Rusçamla çözdüğüm kadarıyla kadın-erkek ilişkilerine göndermeceler dolu bu parçada. "Kabyla" kısrak anlamına geliyor efendim.

Sözlere takılmasanız da müzik ilginizi çekebilir. Biraz karanlık, biraz değişik fakat garip tatlardan çıkma ilginç öğeler de yakalanıyor bazen.

Voka'nın Myspace adresinde dört adet şarkıya göz atabilir, kulak kabartabilirsiniz.

Böyle! :) favit'te oku

12 Ocak 2009 Pazartesi

Kışkış cinler kışkış, yallah cinler yallah

Sofya'da hava, son günlerin ruh halini değiştirmiş değil.

Eksi 8-9'larda seyrediyor. Bununla ilgili bir sıkıntı söz konusu değil, hatta öyle ki eksilerdeki kış havası ve bir türlü yerden ve arabalardan kalkmayan kar değişik bir enerji bile katıyor bana.

Pazartesi sendromunu aşamayacak kadar genç değilim artık. Öyle bir sendrom olduğunu zannetmiyorum ancak birşeyler var yine de.

Böyle bir 'hiçbirşey yapasım yok'tan tutun da, iş saatinden sonra ne ofiste kalasım ne de eve gidesim var. Bir virüs sanki. Çok tanıdık modern bir sapıtma virüsü...

Cumartesi günü, birkaç zamandır görüşemediğim yakın dostum Boyko'yla öğle yemeği yedik.

Yılbaşı telaşını takip eden yoğun iş grafiğinden bir türlü görüşememiştik. Zaten, "Sofya'da arkadaşlar pek görüşemiyor" demişti vakti evvelinde. Ben de ona yormuştum.

Oturduk, birşeyler yiyelim bahanesiyle sohbet edelim realitesine.

Pek iyi değilim son günlerde, dedi. Aç bile değilim, ama bir bira içerim, diye ekledi.

Anladım ki mesele ciddi. Dinlemeye koyuldum. Bariz belliydi ki konuşmaya ihtiyacı vardı.

Boyko'yu dinlemeyecektim de kimi dinleyecektim (iyi bir dinleyici olduğumu söyleyebilirim bu arada).

Başladı, işte ne yapacağımı bilmiyorum, şu anda çalıştığım işten çoktan ayrılmalıydım, okumaya devam etmek istiyor muyum istemiyor muyum onu da bilmiyorum, geleceğe dair ne tür planlar yapmam gerek, vs., vs....

Başladı ve bitiremedi.

Sadece, dedim, bana bu virüsü bulaştırma ve kara bulutları benim üzerime çağırma. Özür de dilese, seni de çekmemeliydim bu halet-i ruhiyenin içine de dese olan olmuştu sanırım.

Aynı günün akşamında Monogamy (Tekeşli) isimli tiyatro oyununa gittik. Çok tanıdık Bulgar aktör ve aktrislerin yer aldığı modern bir oyun. Tiyatro review'ları yapacak kadar ileri düzey bir tiyatro sevicisi değilim henüz ama o gün de gelecek :)

Oyundan sonra, bira üstüne edilen sohbetin arasında, kendisini çok daha iyi hissetiğini söyledi Boyko. Sevindim böyle olduğuna. Onu güleç görmek, hoş bir duyguydu ve bunda benim payım varsa daha da sevindirici.

Nitekim, havuzlu, spa'lı, sauna'lı bir pazar günü keyfinin ardından haftaya karamsar adımlarla başlamak canımı sıkmıştı. Karamsarlıktan çok duygusuzluğun kayıtsızlıkla birbirine geçtiği uyuşukluk hali diyebiliriz.

Umudum bu sozümona "mood"un bu akşamki güzellik uykusundan sonra geçmesi ve bilinçaltım tarafından ait olduğu yere kapatılıp orada kalmasıdır.

Umarım Boyko'nun kendini iyi hissetmesinin sebebi olumsuz ruh halini bana aktarıp kendisini arındırması değildir. Gerçi, böyle şeylere de inanmam ama, belli mi olur şeytan doldurur neme lazım! :)

Bakın, hiçbir karanlık müzikten bile bahsedemiyorum. Neşelenmem gerek....

Umarım yetersiz uykudur sadece.






Neşeli bir videoyla noktalayayım negatif ruh seansını.

Enjoy...

P.S: Klibin urelesi ne vereyim de izleyebileni izleyemeyeni var http://www.youtube.com/watch?v=iY_Ylj87e3g favit'te oku

11 Ocak 2009 Pazar

Kara Güneş'in Aydınlığında

Hollanda'lı dj'ler beni günün bu saatinde (23:55) bile coşturmayı becerdiler ya, ben daha ne diyeyim.

Utrecht şehrinden çıkma Black Sun Empire'dan bahsediyorum.

Öyle bahsedilen uzun setlerden çıkma electro-neurotic nağmelere eklenmiş melodik drum&bass müzik eziyetine maruz bırakmıyorum henüz.

Sert, güçlü beat'leri sarmalayan anafikir melodisi, beyin kıvrımlarına dokunmaya tam da başlmışken duraksamayla karşılaşan algı sistemi takıntısızca dinamik bir dans atağının bir
parçası oluyor. Çok aşina melodiler bambaşka bir fikirle ve biçimle sunulduğunda sizde çok şeyin değiştiğini anlıyorsunuz. Hayat artık eski anlamının yütünü dökmüş yeni bir kılığa bürünmüştür.

Bu değişimin ortasında da Black Sun Empire durur.

Kategorilere sığdırmayı sevmemişimdir müziği. Kategoriler ucuz ve ticaridir. Anlam katmazlar, müziğin özerkliği de elinden alırlar. "

Nörötik, ambient, sağlam beat, elektronik ve drum&bass öğelerini kullanan bir dj projesi olarak tanımlarım.







Arrakis parçaları da bir numaralı olanı herhalde.

Tüm ilgi ve alakamı alıp tek bir noktada yoğunlaştırmaya yetti.

Ayrıyetten, Boris the Blade ve Breach parçalarına da bi kulak atmanızı öneririm. favit'te oku

10 Ocak 2009 Cumartesi

Bu Bir Kesmeşeker Yazısı Değildir!


sLn'e teşekkür yazısıdır.

Uzun süredir, tamamen teknik sebeplerden dolayı, dinleyemediğim Kesmeşeker'in Tut Beni Düşmeden albümüne kavuşmama sebep olan blog yazarı kimsesidir sLn (nam-ı diğer vodoo girl)

"Herşey Yolunda Derken", "Değiştim Ben Sevgilim", "Yolculuk Bitti" gibi nağmelere kavuşturduğu için sLn'e teşekkürüm sonsuz.

Fenerbahçe'lidir sLn blogcusu ama iyi insandır. Bakın mesela nasıl da paylaşmaktan geri kalmıyor :)))

Eyvallah diyorum bir daha.

Durmak yok, yola devam! -bu ne alakaysa artık- :D favit'te oku

9 Ocak 2009 Cuma

Ağaç Kökün Saldığı...



Tam da Türk rock ve türev örneklerinden umudumuzu kesmişken Kurban çıkıvermişti.

Fazla laubali ve popumsu gelmişti aslında. Daha sonra itinalı bir dinleme ve daha keskin pür dikkatle eğilince Kurban'ın meydana getirdiklerine, beni içine çeken öğelerin hiç de az olmadığını farkettim.

Belki de sadece dönem olarak, metalden kendimi soyutlamaya (vazgeçmek demek değil tabi) başladığım ve değişik açılımlara yelken hazırladığım dönemlere denk gelmesindendir Kurban'ı anlamış olmam.

O veya bu nedenle de olsa, Kurban adını taşıyan ilk albümlerinde çok eğlenceli Yeşilçam gırgırlarının yanında gayet de ciddi ve müzikal değer biçtiğim ömür boyu dinlenesi parçalar da var.

Sorma.

Etno elementlerin yarı-sıkı yarı-başıboş bir hardcore groove'uyla harmanlamasından doğmuş güzel bir örnektir.

Anadolu ezgileri, söylemleri sanki Aşık Veysel'in dimağından bir kez geçirilip filtrelenmiş ve hardcore atakları da üstüne giydirilmiş, gayet de şık durmuştur.

Parçanın dizaynı ev, araba, işyeri, sokak, vs. gibi yerlere yönelik düşünülmemiş bence.

Tamamen konser mekanına yönelik düşünülmesi ve konsere gidildiğinde de (festival de olur ama rakınkok olmasın) bön bön bakmaktan çok şarkının etki ve coşkusundan ileri gelen adrenalini yanındaki insanlarla etkileşerek aktarmalıdır.

Bunun adına kısaca pogo diyelim mi, diyelim. :)

Tam pogoluk bir groove var şarkıda. Fakat, şarkının sonundaki (en azından albümdeki örnek öyle) iki adet dörtlüğe sıra geldiğinde herkes silkelenmeli ve metnin hakkını vermeli...!

Buyurun!

Suyun kaynak olduğu
Ağaç kökün saldığı
Eşin dostun gittiği
Yerde bulursun beni

Yolun ayrıldığı
Gidenin dönmediği
Çarenin olmadığı
Yerde bekliyorum seni




favit'te oku

8 Ocak 2009 Perşembe

Ortaçağ Kargaları



Latince ilahi koro misali bir vokal ve kandil sesleriyle yapılan bir giriş.

Borazan eşliğinde devam eden müzik bizi bekleyen melodik şölenin küçük habercisidir sadece.

Albümümüzün adı Viator, grubumuz ise Corvus Corax.

Alman menşeili garip adamlarla karşı karşıyayız. İcra ettikleri müziğin türünü, biçimini, kategorisini belirleyebilecek biri varsa lütfen öne çıksın.

Ortaçağ'a ait müzik enstrümanlarını yoğun kullanmış, aynı zamanda da günümüz elektronik nimetlerinden yararlanmaktan da geri kalmamışlar.

Beş adet tulum ve üç adet vurmalılardan oluşan bir müzik topluluğu düşünün. Düğünlerde olur ya zurna, davul, klarnet, vs.

Corvus Corax garip adamları da sanki düğünlere halay, neşe ve eğlence getirmek için kurulmuşlar. Neşeli ve eğlenceli dediğimizde bu her ikisinin de dozu minimal ölçülerde düşünülmeli :D Kaldı ki, eğer içinde acı ya da hüzün öğeleri olmasaydı, ben size bu albümü hiç tanıtır mıydım?! Aklınızdan bile geçirmeyin :)

Üflemelilerle başlayan 'Die Klage' parçası, verilen mistik havayı vokallerle devam ettiriyor. Eski Fransızca (Altfranz) şarkılardan biri olan bu parçamız neyi anlatır bilemem. Fransızcamız yok eskisi olsun :)

Diğer favorim de 'Ahi!Amours'. Yine eski Fransızca'ya rastlıyoruz. Bu sefer, Die Klage'deki mistik havadan biraz farklı olarak ayakları yere daha fazla basan daha temiz ve yumuşak bir vokal dinliyoruz. Bana öyle gelir ki, derebeyi ya da bir yerin kralı habercisini gönderir ve mesajını habercisine bu melodileri söyleterek iletir. Tabi ben her türlü şekilde algılayabilirim o ayrı. Ama madem ki Amour kelimesine rastlıyoruz demek ki bi aşk yarasının anlatılması daha olası sanki.

Anlatılanlardan ziyade ben bu karga adamlardan ne aldığıma bakarım.

Benim algıladıklarım arasında pagan geçmişe dönülüp, artık vazgeçilemeyecek olan hristiyan altyapının kültürel elemanları da ilave edilip bir ortaçağ müzik ziyafetine imza atmışlardır.

Şunu hemen belirteyim, Corvus Corax çok geniş bir projenin üç ayağından biridir sadece.

Bir de Tanzwut vardır ki, bahsetmeden geçmek kendime saygısızlık olur. Tanzwut ise Rammstein vokal ve tavırlarına yaklaşır ve fakat C.Corax'tan gelen mirasla ortaçağ vurmalı ve üflemelilerine yer verir.

Projenin son ayağı ise Cantus Buranus'tur. Projenin bu bölümünde Corvus elemanlarının içinde kalmasın diye icra ettikleri sahne operası yer alır. Ortaçağ enstrümanlarıyla klasik müzik aletlerini ayna anda kullanıp şaheser niteliğinde orkestral bir atmosfer yakalamışlardır.




Dulcissima!

Bir de Corvus Corax'ın Carmina Burana yorumunu dinleyin derim. favit'te oku

5 Ocak 2009 Pazartesi

Avantgarde Fransız Duygular



O kadar farklı ki Yann Tiersen duygusu, kendimi tam(!) bir Fransız hissetmiştim kulaklarım kendisiyle ilk tanıştığında.

Derin hatıraların derin melodileri ve insan ruhuna yapılan o ağır dokunuşun süresiz etkisi...

Fransız müziğinde kendimi bulamamışımdır şimdiye dek. Ancak Amelie Poulain'in inanılır-gibi-değil öyküsünü gülsem mi ağlasam mı tadında, Tiersen'in sunduğu duygu yoğunlaştırıcı terapi boyutundaki müziğiyle çoğu zaman fazlaca gülmeye izin vermemiştir Fransa'lı kızıl yıldız hayranı.

Amelie ablamızdan sonra Good Bye Lenin'de bis yapmıştır kendileri.

Bir sürü garip (ya da benim aşina olmadığım) enstrümana hakimiyeti Tiersen'in müzisyen olarak yerini de tayin eder kanımca.

Aslında, öyle herşeyi dinlemeyen ya da böyle geyimsi(!) notalara takılmayan ben oldukça derinden etkilenmiştim bu türde bir Fransız'ın varlığından.

persona non grata'nın blogunu ilk ziyaretimde de bu hissiyatım bir daha depreşmişti.

Aşağıda görmüş olduğunuz ve inanıyorum ki dinleyecek olduğunuz melodi bizzat "Comptine d'un autre été: L'après-midi" parçasıdır.

Artık, Fransızca mealine de sLn yardımcı olur diye ümit ediyoruz :)





favit'te oku